“Minimum Teknoloji, Maksimum Saygı”

Yayınlama: 11.08.2024
A+
A-

Merhaba değerli okurlar.Yeni hafta hepimize sağlık ve mutluluk getirsin.

Yaklaşık 20 günlük bir maratonun sonunda, Paris 2024 Yaz Olimpiyatları’nın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Tüm sporların anası atletizmle, atletizmin en zor yarışı maratonla yarışlar noktalandı. Öncelikle bir genel bakış yapacak, ve ardından “Biz ne yaptık” sorusuna cevap arayacağız…

Organizasyonun başında herkesin tahmin ettiği gibi ABD, Çin, Japonya ilk 3 sırayı paylaşti. ABD’nin her noktada olduğu gibi sporda da bir küresel güç olduğu gerçeği olimpiyatlarda karşımıza çıkıyor. Çin ve Japonya ise, önceki olimpiyatlara ev sahipliği yapmış olmalarıyla birlikte yapılan yatırımların karşılığını almaya devam ediyorlar. Bizde de benzer bir etki oluşturması adına, yakın gelecekte bir olimpiyat düzenlemek için tekrar çalışmalara başlamalıyız.

Organasyonun başındaki değerlendirmemde yüzde doksan gibi bir isabet yakaladığımı söylemeliyim. Takım oyunlarında tüm tahminlerim gerçekleşti. Basketbol erkeklerde “Dream Team” ile ABD, voleybolda ev sahibi Fransa ipi önde göğüsledi. Turnuvanın en organize takımı İtalya ile iki kez karşılaşmak durumunda kalan sakatlıklar ve teknik hatalarla boğuşan “Demoralize Sultanlar” 3.lük maçında Brezilya’ya kaybetti. Çeyrek Finalde güçlü Çin’i mağlup eden takımımız, özellikle Santarelli’nin kritik anlardaki tercihleri sebebiyle İtalya’dan iki maçta da set alamadı. Zehra’nın sakatlığı ve yüzde yüzünü sahaya yansıtamaması da bu durumun bir diğer etkeni oldu. Altın madalyayı , tahminimde haklı çıktığım üzere Egonu’lu İtalya boynuna taktı.
En çok madalyanın dağıtıldığı atletizm ve yüzmede tahminlerimiz genel hatlarıyla gerçekleşti. Erkekler yüksek atlamada Armand Duplantis’in 6.25’lik insanüstü rekoru, beni şaşırtmadı doğrusu. Çıtanın 7-8 cm. üzerinden atladığı düşünüldüğünde, bu rekorun yakın gelecekte 6.30’lara ulaşması işten bile değil.
Atletizmin diğer branşları ve özellikle merakla beklenen yüz metre yarışlarında çekişme üst düzeydeydi . Bizim sporcularımız ise ne yazık ki bu heyecanın hep dışında kaldı. Yüzmede de durum farksızdı.

Bizim sporsularımız, son 40 yılın en trajik tablosuna ne yazık ki imza attılar. Yüzlerce madalyanın dağıtıldığı organizasyonda, Saint Lucia, Botsvana, Guatemala, Uganda, Dominika gibi haritada yerlerini bulmakta zorlanacağımız ülkelerin milli marşları olimpiyat sahnesinde okundu, bayrakları göndere çekildi. Sahi, Saint Lucia diye bir ülke de varmış Dünya’da.

Bizse, anlı şanlı Milli Marşımızı bir kere bile duyamadık gururla. Bu durumun ortaya çıkmasında etkisi ve yetkisi olan herkesin, kamuoyuna bir açıklama yapma mecburiyeti vardır. Koltuklarına zamkla yapışanların, koltuklarını da alıp gitmesi Türk Sporunun geleceği için kaçınılmazdır.

En çok madalyanın dağıtıldığı atletizm ve yüzmede kürsüden uzaktık.Organizasyonun başında isimlerini zikrettiğim yüksek attletimiz Ersu Şaşma ve 1500’cümüz Kuzey Tunçelli’den birer 5.lik görebildik. Sağolun, varolun çocuklar. Michael Phelps’in geçmişteki antrenörü Bob Bowman’ın çalıştırdığı Fransız yüzücü Leon Marchand, havuzdan tam 4 altın çıkardı. Oysa ki Bowman’ın Türkiye’de kalıcı olmasını saglayabilseydik, aynı altın madalyaları bugün biz almış olabilirdik. Ancak herseye para bulduk, Bowman’a bulamadık.

Ata sporumuz güreşte, iki bronzdan öteye geçemedik. Taha Akgün’ün hepimizi hüzne boğan vedasına kelimeler kifayetsiz kaldı. Grekoromen stilde tek bir madalya dahi alamadık ne yazık ki. 130 kg.da mücadele eden sporcumuzun, ilk turda rakibine tuşla yenilmesi, durumun vahametini göstermeye yetiyor. Yazık ki halterden sonra güreşte de dibi görmüş durumdayız.

Organizasyonda bizim adımıza önemli gördüğüm hususların başında kadın boks milli takımımız geliyor. LGBT tartışmalarının gölgesinde 3 madalya ile olimpiyata isimlerini altın harflerle yazdırdılar. Altyapıdan yetişen yeni isimlerle 2028’de yine kürsü göreceğiz inşallah.
Olimpiyatın bizim için en büyük artısı ise, Atıcımız Yusuf Dikeç oldu. Takım arkadaşıyla kazandığı gümüş madalya, onlarca altına eş etki bıraktı tüm dünyada. Binlerce sosyal medya kullanıcısı, Dikeç’in yardımcı ekipman kullanmadan ve eli cebindeki atış şekli ile karizmatik saçlarına atıfta bulunan paylaşımda bulundu :
-O, Türkiye’nin John Wick’i.
-Çoğu kişi için olimpiyattı, ama onun için sıradan bir salı günüydü.
-Gümüş kazanarak çok ünlü olan tek kişi.
-Dünya tanınma altınını alan adam.
-Yarışmadan sonra silahtan parmak izlerini sildi ve silahı nehre attı.

Ve daha binlerce yorum.

Minimum teknoloji ve ekipmanla, maksimum saygıyı kazanan Yusuf Dikeç’e büyük bir teşekkür borcumuz var. Zira 60 küsürüncü sırada tamamladığımız 2024 Paris Olimpiyatları, yıllar sonra konuşulduğunda, Yusuf Dikeç ve Türkiye isimleri hep akıllara gelecektir.

İstiklal Marşı’mızı defalarca dinleyebileceğimiz, Yusuflar, Busenazlar, Tahalar, Ersular, Kuzeyler ve daha nicelerinin altın madalyayı boynuna taktığı 2028 Los Angeles Olimpiyatları’nda buluşmak üzere…
İyi haftalar dilerim.

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.