Batı Hindistan ve tropik Amerika’da yetişen bir ağaç türüdür Manşinel… Boyu 3 metreden 15 metreye kadar uzanabilir. Düz ve açık kahverengi bir kabuğu; uzun dalları vardır. Küçük ve pembe çiçeklere sahiptir. Tıpkı bir elmayı andıran meyveleri vardır.
Sarı-yeşil renkli bu meyveler, oldukça zehirlidir. Dünya’nın en tehlikeli türlerinden birisidir. Hatta meyvelerden veya yapraklardan sıçrayan yağmur damlaları bile, deride yaralanmalara sebep olabilir. Yanan odunundan gelen dumanı ise geçici körlüğe neden olabilir. Manşinel ağacının olduğu bölgelerde yetkililer, uyarı levhaları koyarak halkı bilgilendirirler.
Türkiye’de sayısız şubesi, binlerce çalışanı olan bir zincir lokanta ile ilgili olarak kamuoyu günlerdir ikiye bölünmüş durumda. Sosyal medyada “Yusuf’u kuyudan çıkarmaya” varacak kadar ilginç etkileşimler binlerce tık alıyor. Uzun süredir içecek reyonunda “Amerikan menşei” içecek harici bir ürün bulundurmuyor oluşu da cabası. Defalarca söylememize rağmen yerli bir asitli içerek o raflarda yer almadı ya da alamadı. Ben de ilk günün etkisiyle birşeyler yazdım yalan yok. Konu bir yerde “güven” ya da itimat” kelimeleri üzerinde tıkanıyor. Aslında bence meselenin özünde bu var…
Dînen, bilmeden yenilen haram yiyeceklerin haram sayılamayacağı gibi bir gerçek var. Yani ortada bir “hınzır” ürünü var ve bilmeden tüketilmişse, dinen sorumlu tutulmanız mümkün değildir. Ancak, ortada “güvendiğimiz dağlara kar yağdı” gibi bir durum var ki ; bu durum hepsinden vahimdir.
Tarım Bakanlığı, belli aralıklarla, bilerek ya da bilmeyerek kusurlu ürün imal eden firmaları ifşa ediyor. Yine onlarca firma çeşitli sebeplerle “aslanların önüne” atıldı. Pekiyi, bu firmalar çıkıp, arkadaş biz de birşey yapmadık, biz de temiziz derse ne olacak ?
” At izi it izine karıştı”
İtimat zedelendi mi bir daha tamiri mümkün değildir. Burada aslında asıl tereddüt edilen ve bir yerde zedelenen iktidara olan güvenden başkası değil. Emanet ve ehliyet müessesesinin hakkı bugüne kadar verilmiş olsaydı, bakanlığın “hınzır eti var” açıklamasına kim muhalefet ederdi ki? Bugün adeta bir “manşinel etkisi” gibi üzerimize sıçrayan damlacıklardan bizi koruyacak bir sese ihtiyaç var. Sn. Tarım Bakanı’ndan bir açıklama bekliyorum. Binlerce çalışanı -haklı ya da haksız- mağdur edilen, yerli ve milli diye lanse edilen bir firmanın ve toplum vicdanının bu açıklamaya ihtiyacı var…
” Kur’an-ı Kerim’i anlamak hakkında ”
Kış kapıya dayandı. Hava sıcaklığı düşüyor. Daha da düşecek. Grip vakaları arttı. Dikkat etmek lazım.
Doktorun yazdığı reçeteyi alıp, duvara asan var mıdır acaba?
Nasıl yani? dediğinizi duyar gibiyim.
Hepimiz receteyi alıp eczaneye gider, eczacımızın tarif ettiği gibi kullanırız değil mi? Yoksa ismini bile telaffuz etmekte zorlandığımız o Latince kökenli kelimelerin hiçbirinin bize bir faydası yoktur.
Ne yazık ki, Kur’an-ı Kerim de anlaşılmadıkça, recetede yazılı Latince ifadelerden öteye geçmiyor. Nasıl ki; her ilacın içerisinde bir prospektus vardır ve o prospektus ilaca dair her hususu bize anlatır, Kur’an-ı Kerim de insanın prospektusudur. İnsana, yaşama dair her husus orada vardır. Doğrular ve yanlışlar. Sadece Arapça’sını okumak yetmez. Anlamak, anlamaya çalışmak daha önemlidir.
Okuyalım, anlayalım.
Cümleten iyi haftalar dilerim.