İlginç dönemlerden geçiyoruz…
Küreselleşme dünyamıza son tahlilde ne barışı ne de ekonomik kalkınma ve refahı ne de huzurlu bir ömür sürmeyi getirebildi.
Vaatleri boldu.
COVİD-19 salgınından beri de dünyamız düzleminde, zaten karanlık odakların emellerine ulaşabilmek için her türlü yola başvurabileceğine yönelik ister distopya diyelim istersek de kurgulanan şeyler ile toplumları “hazırlama” diyelim, okunmadık ne kaldı? Zaten huzursuzluklar da buradan neşet etmekte.
Bizler ne kadar kabul etmeyelim, eğer bilinmeyen bir yerlerde insanoğlunun, hiçbir şeyden habersiz bir yaşam sürdürme gayretindeki insanların hilafına rağmen “yapılmak istenen” “göstere göstere” zaten sahnelenmekte.
Ekonomist dergisinin son sayısındaki kapak ilginç idi. Aslında ilginç felan da değildi. Kocaman yazılarla…
WAR- SAVAŞ yazıyordu.
Şaşırdık mı?
Salgının iyice belirginleşip tüm dünyayı tesiri altına aldığından beridir bu yönde, III. Dünya Savaşının çıkacağına yönelik çok fazla yazı (makale, köşe yazısı ) yazıldı. Ben de elimden geleni kadarını okudum.
Çıkacağı felan yok. Çıkarılacak. Çıkması için zaten uğraş veriliyor. “Açık Kaynak” biliyorsunuz bir aralar çok meşhur bir tabirdi. Yani, insanların, sıradan sade yurttaşların, rahatlıkla ulaşabilecekleri bilgileri, haberleri kastediyordu.
Belirttiğim üzere, sadece Ekonomist Dergisinin kapağındaki sembolize edilmiş savaş yazısı, yine ele aldığı konular bile toplumların bir savaş için hazırlanabileceğine ispat olabilir. Bu bağlamda, geçmişte yaşananlar, toplumların başlarından geçenler de bu istikâmette okunmalı ve değerlendirilmelidir. Zaten bundan önceki savaşlar sanki “aaa neee” gibi aniden mi zuhur etti? Öncelikle, sosyolojik tabanın şekillenebilmesi adına her ulus devlet kendi içinde psikolojik harekâtlara tâbi tutuldu.
Ekonomist Dergisinin kapağındaki konu başlıkları bile incelikle seçilerek insanların işkillenmeleri adına bilinçli olarak düzenlenmiş.
Kâh yapay zekâ faaliyetlerinin artığının önemine dikkat çekmeleri. Hem hem cümlelerinde anlam bulacak bir netlikle, önce yapay zekânın insanların hayatlarını kolaylaştıracağını, insanların kendilerine daha fazla zaman ayırabileceklerini ifade eden nahif/naif cümleler sonrasında, kara dönemi andıracak ifadeler.
Özellikle geçen hafta bazı devletlerarası ziyaretler ve basına yansıyan/verilen fotoğraf kareleri bile “fazlaca anlamlı” idi. Rusya Devlet Başkanının Kuzey Kore’yi ziyareti ve Kuzey Kore Devlet Başkanı, aynı anda Çin Halk Cumhuriyetini ziyaretiyle beraber Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı ile verdiği fotoğraf kareleri, okuduğum ve dinlediğim yorumcularca “yaklaşmakta olan” için birtakım izlekler sunabilmekteydi.
“Şüyu vukuundan beter” atasözünü bir yerde bekletmekte fayda vardır.
Belki bazıları için bunlar “boş şeyler, boş işler”, sen bak işine tadındadır.
Yine belki de istenen budur.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli yeri geldiğinde “Mankurt bunlar” demez miydi?
Aşama aşama tüm “ulus devletler” sahnelenenler vasıtasıyla bu yönde Mankurtlaştırıldı.
Çok çok yazmaya gerek yok. Okumayan, sadece kendi ülkesi sınırlarındaki değil küresel arenadaki gelişme ve değişmelerden bihaber “insan yığınlarından” aslında fazlaca bir şey beklememek gerekiyor. Bu insanlar, zaten kâh TV yayınlarındaki “insan onurunu” yerler altına alan yayınlarla kâh sosyal medyadaki lümpenleşen insanların çukur altı içerikleri vasıtasıyla “hakikatlardan kopuk” bir yaşama ram edildiler.
Tabii şu da bir gerçek… Ellerinde sınırlı güç ve kudret tutan insanların yapabileceği fazla bir şey de yok.
Ama sabah gazetesi yazarı Haşmet Babaoğlu’nun dediği gibi agâh olmak da seni yaşama karşı her dem “dingin” tutar.
Hiç olmazsa bu da bir şeydir.