”Atatürk, başı dumanlı doruklarda yüce bir dağ tepesidir. Siz ona yaklaştıkça o yükselir ve aranızdaki mesafe sonsuza değin aynı kalır. Devirlerinde büyük gözüken, zamanla küçülen benzerlerinden farkı budur ve böyle kalacaktır.” (Portekiz Gazetesi, Arriba). Tarih çok büyükler gördü. İskenderler’i, Napolyon’ları, Washington’ları gördü. Fakat yirminci yüzyılda büyüklük rekorunu Atatürk, bu Türk oğlu Türk kırdı. (Fransız Dergisi, L’illustration). Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimenin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi. Hayatını milletinin mutluluğuna adadı, bu uğurda genç yaşta hayata gözlerini kapadı. (Suriye Basını, Elifba). İslam dünyasının büyük insan yetiştirme gücünü yitirdiğini öne sürenler, Atatürk’ü hatırlamalı ve utanmalıdırlar. (İran Basını, Tahran).
Nasıl yazsam, nice yazsam bilemedim. Söze, 11 Kasım 1938 tarihli dış basın örneklerini alarak başlamayı uygun gördüm. Atatürk bizdendi. İçimizdendi. O’nu öven bir yazı yazmak yerine, Diğer milletlerin bakış açısıyla değerlendirmeyi uygun gördüm. Avrupalılar’ın, İstiklal Harbi’nde yediği tokattan mı, yaşlı adam dedikleri Osmanlı’nın silkelenerek küllerinden doğması, yepyeni bir cumhuriyetin inşaası mı asıl sebep bilmiyorum, imrenerek baktıkları yakın tarihimizde, gıpta ettikleri bir liderdi O. İslâm ülkelerinde de durum farksızdı. Parçalanmış bir Ortadoğu’da, güçlü ve lider bir ülkenin varlığı, tüm bölge halkları için de bir emniyet unsuru olacaktı. Ve Türkiye, Anadolu insanının güçlü ve müşfik yapısı ile tüm bölge ülkeleri için gerçek bir muhafızdı. Geçtiğimiz 10’larca yılda, bu durum defalarca sahnelenen benzer filmlerin izlendiği zaman dilimlerine sahne olmadı mı? Kıbrıs, ve Azerbaycan bunun en güzel ve yakın örnekleri. O’nun teslim ettiği ülke, kendi fabrikalarıyla, tarımı, ticaret hacmiyle örnekti. Üstelik, çok değil vefatından sadece 15 yıl önce savaştan çıkmış bir ülkeydi Türkiye. Kendi uçağını kendisi yapan, aşı fabrikasında ürettiği aşıları Ortadoğu’ya ihraç eden, şeker fabrikaları, tersaneler, mühimmat fabrikaları, çimento ve kiremit fabrikaları, şişe cam fabrikaları, demir çelik fabrikaları gibi sayısız fabrika ve tesis hayata geçirildi. Üreten bir Türkiye’nin temeli atıldı. Savaşın yıktığı, yeniden yükselen Türkiye’ydi. Bugün Atatürk’ü anlamak için O’nun öncülüğünde kurulan tesislere de bakmak lazım.
Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az derler. Atatürk’ü putlaştırarak O’nun fikriyatını yozlaştıranlarla, O’nu dini konularla aforoz edenlerin, anlayamadıkları da bu tam olarak. Nitekim, Balıkesir Hutbesi’ndeki sözleri, dine, istişareye verdiği önemi en açık ve net bir şekilde ortaya koyuyordu : “ Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selâmeti, sevgi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur edilmiş ve resul olmuştur. Temel nizamı, hepimizin bildiği Kur’ân-ı Azimüşşan’daki açık ve kesin hükümlerdir.
İnsanlara maneví mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir, mükemmel dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer ilâhî tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenab-ı Hak’tır.
Efendiler ! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, söylenenleri dinleme ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması lazım geldiğini düşünmek, yani birbirimizin görüş ve düşüncelerini almak için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihninin başlı başına faaliyette bulunması lâzımdır. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz için her şeyden önce hakimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.”
Anlamak için, okumak, tarihe bakmak, yapılana, icraata bakmak gerekir. Benim için âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Ötesi anlamsız lakırdıdır. O’nun teslim ettiği ülkeyi, sonraki nesillere en güçlü, en dinamik şekilde teslim etmek görevimizdir. O zaman Atatürk, huzur içinde uyuyacaktır.
Eserlerin, fikirlerin unutulmayacak, bir millet sana ve silah arkadaşlarına minnettar kalacaktır.